ANAMUR-İSTANBUL YOLUNDA NE VAR, NE YOK?
Hüseyin ŞİNASİ
03 Nisan 2015 Cuma 14:27
Son yazımızda siyasetin tansiyonu yükseliyor dedik. Doktorlar yüksek tansiyonun zararlarını saymakla bitiremiyorlar. Öbür taraftan da toplumun büyük bir kısmı yüksek tansiyon tedavisi görüyor. İlaç kullananlar var, bitkisel yöntem uygulayanlar var.
Mart ayı içinde bir hafta on günlük bir İstanbul maceramız oldu. Belki Gazipaşa’dan uçakla gidebilirdik. Ancak 16-17 saat süren otobüs yolculuğunu tercih ettik. Amacımız geçen sene Şubat’tan beri Anamur-İstanbul yol güzergâhında neler olmuş, ne gibi gelişmeler olmuş anlamaktı.
Anamur’dan bir akşamüstü yola çıktık. Otobüsün yeterli yolcusu olmadığı için 30-40 dakika bir gecikmemiz oldu. Gazipaşa’nın girişten çıkışa kadar olan kesimi sıcak asfalt olmuş. İnsan yolun bu kısmında bir hoş oluyor. Alanya’ya varınca bizi bir başka otobüse aktardılar. Geç vakitlerde Antalya’dan sonra gecenin kasveti ile çoğu yolcu gibi biz de uyuyup kalmışız.
Gece üç gibi Afyonkarahisar yakınlarında bir dinlenme tesisinde gözlerimizi açtık. Sonra Kütahya, Bozüyük derken sabahın ilk ışıkları ile Sakarya kıyısında yol almaya başlarken rahmetli Turgut Özakman’nın “Şu Çılgın Türkler” romanındaki savaş sahneleri gözümüzün önünden geçmeye başladı. Elbette Necip Fazıl’ın “Sakarya” sı da. Bir mola daha derken zaten ortalık aydınlanmıştı. Adapazarı, İzmit, Gebze giriş çıkışlarından sonra İstanbul yönünde akan yoğun trafikte kendimizi bulduk.
Saat dokuz buçuk gibi yolculuğumuz bitmişti. Yolculuk sırasında otobüste ne kadar uyumaya çalışsan, rahat bir yolculuk yapsan da yorgunluk adamı yıkıyor. Eve varınca uyumuş kalmışız. Kendimize ancak öğleden sonra gelebildik. Telefon çaldı, baktım genç kardeşimiz Mehmet Şahincileroğlu. Ertesi gün buluşmayı oturup sohbet etmeyi teklif ediyordu. Sonra tekrar aradı İstanbul’daki Anamurlular Grubunun aktif üyesi İsmail Özkök ile birlikte olacakmışız. İsmail Beyi sosyal medyadaki paylaşımlardan ve yorumlarından az da olsa tanıyordum.
Milyonlarca gencimizin bir yüksek okula girmek için ter döktüğü, trafiğin çok yoğun olduğu bir günde, Mehmet ve İsmail Bey bizi bulunduğumuz yerden alıp dolaşmaya çıkardılar. İsmail Bey Samsun’lu ve eşi Anamurlu sayılır. Daha ilk görüşte tipik Karadenizli, heyecanlı, hareketli ve bir o kadar da Anamur hayranı bir gönül dostu karşı karşıya olduğumuz ortaya çıktı. Sanki uzun yıllardır tanışıyor, görüşüyormuşuz gibi bir his uyandı içimde.
Bir taraftan onlarla hoşbeş ederken, bir taraftan da hiç görmediğimiz yerleri anlamaya ve tanımaya çalışıyorduk. Evet, İstanbul’da trafik gerçekten büyük sorun. Arabayla beş on dakikada ulaşacağın yere bir saat, iki saat gibi bir sürede ancak varabiliyorsun. O nedenle trafiğin az olduğu ara sokaklara sapmak, yolu uzatmak zorunda kalıyorsun. Bazen dik bir yokuş, bazen sert bir inişle ilerliyorsun.
Tabi insan bilmediği tanımadığı bir ortamdan ürküyor. Yolda bazı gecekondu bölgelerinden geçtik. Bir tarafta aşırı lüks binalar, bir tarafta üflesen yıkılıverecek eğreti duran evler, binalar var. Çoğu yerde kentsel dönüşüm hazırlıkları var. Vatandaş evini barkını şirketlere satmış veya sözleşme yapmış, kimi yerler yıkılmış, kimi yerler boşaltılmış bekliyor.
Anlatıldığına göre bu “kentsel dönüşüm” “rantsal dönüşüm”ün diğer adıymış. Büyük şirketler bu işlerden büyük vurgunlar vurmuş. Evi, arazisi veya binası kentsel dönüşüm alanına giren vatandaş, ya teklif edilen parayı alıp başka bölgelere gitmiş veya aldığı paranın üzerine borçlanıp dertlenip ancak bir daire alabilmiş.
Yazı uzayacak gibi görünüyor. Şahincileroğlu ve İsmail Bey ile ilgili anılarımıza daha sonra devam edelim. Nasıl bir şeye benzedi mi? Siyasetin yüksek tansiyonundan sizleri birkaç dakika olsun uzaklaştırabildik mi? Eğer bunu becerebildiysek ne mutlu bize.
Sağlıcakla kalın, kendinize dikkat edin.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Anamurlunun Sesi