21 Kasım 2024
  • İçel18°C

ANAMURLU HİKMET ÜNLÜ'NÜN "AKANA-AKENE-AKİNE" YAZISI ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ DERGİSİ'NDE YAYINLANDI

Mersin'in Anamur ilçesi Akine köyü hakkında araştırma yazısı ile Anamur'lu hemşehrimiz Hikmet Ünlü Çağdaş Türk Dili Dergisinin Nisan 2015 sayısında 107-110 uncu sayfalarında yerini aldı.

Anamurlu Hikmet Ünlü'nün "AKANA-AKENE-AKİNE" yazısı Çağdaş Türk Dili Dergisi'nde yayınlandı

18 Nisan 2015 Cumartesi 20:28

Haber Merkezi - Asrın Projesi diye adlandırılan ve Alaköprü Barajı ile Kuzey Kıbrıs'a deniz yolu ile su aktarma projesi ile gündemde olan Mersin'in Anamur ilçesi Akine Köyü hakkında araştırma yazısı ile Anamurlu hemşehrimiz Hikmet Ünlü, Çağdaş Türk Dili Dergisi'nin Nisan 2015 sayısında 107-110 uncu sayfalarında yerini aldı.

İşte Hikmet Ünlü'nün o yazısı...

AKANA – AKENE – AKİNE

Elbalak Yaylası, Anamur’un Akine köyü yörüklerinin yaz aylarında yerleştikleri Orta Toroslar’daki Taşeli Platosu’nun en yüksek, sarp ve kayalık yaylalarından birisidir. Yaylamak için yaşam koşulları açısından daha elverişli; sulak, ormanlık yaylalara konmak (yurt tutmak) varken, neden en acımasız yaşam koşullarının egemen olduğu Elbalak Yaylası yurt tutulmuştur Akinelilerce acaba? Olabildiğince yükseklerde yurt tutma kararında, yer çekimi etkisinden veya atmosfer basıncından ya da devletin baskısından daha az etkilenileceği; bu nedenle daha özgür olunabileceği gibi bir düşünce mi, yoksa Ata inançlarından kaynaklı Gök Tanrı’ya yakın olma hayalleri mi etkendir, bilinmez. Ama yazın bunaltıcı sıcağından olabildiğince uzaklaşmak en belirleyici etken olmalı. Toroslar’ın eteklerindeki, Anamur’a 17 kilometre uzaklıktaki kışlık Akine köyünden, yazlık Elbalak Yaylası’na göç, havaların ısınmaya başladığı nisan ayı ortalarında, köyün en yaşlılarından Topal Osman’ın (1897-1982) yola koyulmasının peşi sıra başlardı benim çocukluk yıllarımda. Koyun–keçi sürülerinin otlak durumu ile dağlardaki karın erimişliği göçün hızını belirler ve yaylaya varış süresi yaklaşık otuz – otuz beş gün sürerdi. Göç yolları üzerindeki her koyak, yurt yeri olur obalara. Göç hâlinde, “su kardan işlenir kaba kacağa” ve insan boyundan yüksek kaya alınlarına bağlanarak, arkasına ateş yakılmış kar kütlesinden akan su ile yıkanılır. Bazen kar da yağdığı olur göç halinde ve deve bozulamaları, kurt ulumaları, koyun-keçi melemeleri, insan ünlemeleri birbirine karışır bu sırada. Yediden yetmişe herkes bir ipin ucundan tutar bu göç halinde ve bir sevinçle varılır her türlü sıkıntıya rağmen kahırlı Elbalak Yaylası’na. Hakkını yemeyelim, elbette yalnızca bunlardan ibaret değil bu yayla; örneğin kayalıklarının arasında dünyanın en güzel renkli, en ıtırlı çiçekleri halkına bal akıtmaya bakmaktadır karşılıksız. Çiğdemin, topalağın, kuzugöbeğinin, burçalağın, kekiğin vb. yüzlerce doğal besin maddesinin ve de kekliğin hasının ana yurdudur adeta.  

Bu yaylada, güz gelince doyumsuz bir heyecan ve sevinç başlardı öğrenci olanlarımızda; çünkü okulların açılma vakti yaklaşırdı ve en azından o yılın öğrenim süresince, bu vahşi doğada, koyun keçi sürülerinin peşinde geceleri hiç uyumaksızın çömezlik yapmak artık sona ererdi. Öğrenci arkadaşlarımızla haberleşip, kararlaştırdığımız günde, sırtımızda azıklarımızla şafak sökmeden yola koyulup, vaktin öbür ucu beri gelmeden varmak istediğimiz yere varmaktır ereğimiz. Yolumuzun üzerinde bulunan Sudeliği ve Kapaklı mağaralarından su içmek,  o yıllara kadar hiç kesim yapılmamış (balta girmemiş) ve üç eşeğin bir torbadan saman yediği yer olarak adlandırılan Serinkatran ormanlığının en yüksek tepesinde soluklanmak, Daylı Yaylası’nda azığı açıp karın doyurmak, Sugözü köyünün üstündeki uçurumdan kaya yuvarlamak, İngiliz’in çiftliğinden ekşi nar ve tel takılmış oyuncak tekerlek yapmak için çam ağacından ekki (çam kabuğu) koparmak, Dibek Köprüsü’nden biraz aşağıda Dragon Çayı (Gocaçay) kenarında Tütüncü Emmi’ye uğrayıp onun havarlığından alınan gök biber ve domatesle açlığımızı gidermek,  bu yolculuğun olmazsa olmazları idi. Bir de yolda karşılaştığımız insanlarla sadece selamlaşmayla kalmayıp iki soluk sekilenip halleşmek elbette. Bu sohbetlerde ilk sorulanlar; hangi köyden ve kimlerden olunduğu, nereden gelip nereye, niçin gidildiğiydi. Bu soruların tümüne yanıt verebiliyorduk doğal olarak.  

Ancak yükseköğrenim için Ankara’ya geldiğimde arkadaş çevrem tarafından sorulan, köyüm “Akine”nin adının ne anlama geldiği sorusu, kelimenin anlamını bilmediğimden yanıtsız kalırdı. Köyün muhtarlığını yapmış olan babamdan da köyün adının anlamı ile ilgili bir bilgi alamamam ve sözlüklerde bu kelimenin yer almaması, yıllar sonra beni, köyün adının anlamı ile ilgili bir arayışa yöneltti.

Birkaç yıl önce bilgi arama sitelerinden birisinde, “Akine” araması yaptırdığımda Doç. Dr. Erol Göka tarafından yazılmış bir makalede (Türk Grup Davranışı, sayfa:162):

“Türklerde kendisini Yaratılış Efsanesi’nde gösteren kadın-erkek cinsiyet rolleri, kadın-erkek ilişkisinin biçimindeki zamana ve koşullara göre değişen özelliklere rağmen kalıcılığını bugüne kadar korumuştur. Yaratılış efsanesine göre erkek ve kadir-i mutlak olan merhametli Kayra Han Ülgen Ata, bu güzel evreni Akine’den aldığı ilham ile yarattı. Ahlakın esası olan doğruluk ve metaneti de Ülgen Ata,Akine’den öğrendi. Türk mitolojisinde güç tartışmasız biçimde erkek dünyasına aitken, Orhun Abideleri’nde de adı geçen, çocukların ve hayvan yavrularının hamisi olan Umay ana gibi panteonda çok önemli ilaheler bulunur. İnsanların saadet ve refahını sağlayan aile tanrıçası, Ateş İlahe (Ot-ine)’dir. Hayatın kaynağı olan Güneş Ana (Gün-ine), ilahe iken soğuk yüzlü ay İlah (Ay-ata)’dır. Panteondaki bu işbölümü, Türklerin gündelik yaşamında ve değerler dünyasında da sürer.” ifadelerine rastladım.

Kelimenin mitolojik bir kökenden geldiğinin anlaşılması üzerine, mitoloji ile ilgili yayınlarda taramalar yapmaya başladığımda Mimar Sinan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu bir eserinde (Türk Mitolojisinin Ana Hatları, sayfa:44). Ana Maygıl ve Ak-Ene için: “Altaylılar tarafından inanılan iki dişi ruhtur. Ak-Eneyaratıcı eril tanrı Ülgen’e yaratma kudretini ve ilhamını vermiştir. Ana Maygıl ise ulusu koruyan ve kendisine ulus anası da denilen ruhtur.” denilmekte ve yine aynı kitabın Yaratılış Destanları ile ilgili bölümünün yer aldığı 97 ve 98. sayfalarında da; “İlk olarak Verbitskiy’in derlediği Altay Yaratılış Destanını ele alacağız. Bu destandan, her yerin uçsuz bucaksız su halinde olduğunu ve tanrı Ülgen’in biçim değiştirmiş olarak bu suların üzerinde uçtuğunu, ancak konacak yer bulamadığını anlıyoruz. Bu sırada Ülgen’in gönlüne bir ilham gelir. Altaylılarca kabul edilen iki dişi ruhtan birisi olan Ak-Ene (Ak Ana) Ülgen’e yaratma kudretini ve ilhamını vermiştir. (……) Ülgen’e göklerden gelen bir ses emir verir ve bu emir üzerine Ülgen denizden çıkan bir taşın üzerine çıkar. Bundan sonra Ülgen yerin ve göğün nasıl yaratılacağını düşünürken su içinde yaşayan Ak-Ene çıkıp gelir, Ülgen’e bir yaratıcı olarak bu işi nasıl yapması gerektiğini öğretir ve Ülgen de yeri göğü yaratır.
Dünya bir deniz idi, ne gök vardı ne bir yer!

Uçsuz bucaksız sonsuz sular içreydi her yer,

Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak,

Uçuyor arıyordu katı bir yer, bir bucak,

Kutsal bir ilham ile gönlü doldu,

Kayıptan gelen bu ün, ona bir çare buldu.

Göklerden gelen bir ses, Ülgen’e buyruk verdi;

Tut önündeki şeyi, hemen yakala! Dedi.

…………..

Denizden çıkan bir taş fırladı çıktı yüze,

Hemence taşı tuttu bindi taşın üstüne!

……….

Göklerin emri ile bulunca Ülgen durak,

Artık vakit gelmişti, gökleri yaratacak!

………………

Bir Ak Ana (Ak-Ene) var idi, yaşardı su içinde,

Ülgen’e şöyle dedi, göründü su yüzünde;

-Yaratmak istiyorsan sen de bir şeyler Ülgen,

Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren!

Deki he, “Yaptım oldu” başka bir şey söyleme!

Hele yaratır iken “Yaptım olmadı!” deme!

…………

Ülgen yere bakarak “Yaratılsın yer!” demiş.

Bu istek üzerine denizden yer türemiş.

Ülgen göğe bakarak “Yaratılsın gök” demiş.

Bu buyruk üzerine üstünü gök bezemiş.

İfadeleri bulunmakta ve yine aynı kitabın Türk Mitolojisinde Renkler ile ilgili bölümün yer aldığı 190. sayfasında ise: “Beyaz rengin dünya genelinde çeşitli mitoloji ve kültürlerden doğan en genel anlamları, aydınlık, ışık, güneş, hava, saflık, temizlik, iffet, masumiyet, sadelik, mükemmellik, kutsallık, kurtuluş, ruhsal yeniliktir. (……….) Dolayısıyla yaradılış esnasında Ülgen’e ilham veren peri ya da ruhun adı da Ak-Ene/Ana’dır.” denilmektedir.

Ayrıca Prof. Dr. Bahaeddin Ögel tarafından yazılmış bir eserde ise (Türk Mitolojisi-1, sayfa:74-75) : “Türklere göre cennette, ‘Kutsal Ağaç’ ile bu ağacın kökünde de bir ‘Ana-Tanrı vardı. Altay Türkleri bu Ana-Tanrıya ‘Ak-Ana’ adını veriyorlardı. O da bir yaratıcı idi. Yeri, göğü ve insanları yaratan Tanrı Ülgen’e yaratma gücünü de o vermişti.” denilmektedir.

Yine Meral Altındal tarafından yazılmış bir eserde de (Osmanlıda Kadın, sayfa:9): “Türklerin İslamiyet’ten önceki dinleri Şamanizm’di. Tanrı ve tanrıçalara inanılan bu dönemde, en güçlü tanrı ‘Ana Tanrıça’ idi.  Evrenin yaratılması fikrini  ‘ulu Tanrı’ya veren ‘Akana’ da bir tanrıça idi. Şamanizm inançlarında doğum, iyilik ve aşk gibi güzel olan her konuya ‘tanrıça’ ismi, hastalık, ölüm ve savaş gibi konularda ise ‘tanrı’ adı verilmişti. Bu yüzden eski Anadolu uygarlıklarında olduğu gibi Orta Asya Türklerinde de kadın kutsal bir yere sahipti.” denilmektedir.

Bu kaynaklara göre  “Akine” adının Altay Türklerinin ana tanrıçalarından birinin adı olabileceği kanaatine varılmıştır.

Akine adı, her türden amansızlığa karşın Akinelilerce, mitolojiden gelen adına yaraşır bir biçimde, Anamur’un tüm halkına örnek olurcasına (son yıllarda ne yazık ki çok düşük düzeyde olmakla birlikte) geçmiş yıllarda hayvancılıkta, devlet desteği almaksızın sulama suyu kanalını yapmaklaimecede, ilk arıcılık kooperatifini kurarak kooperatifçilikte, son yıllarda yoğun çilek üretimi ile tarımda, diğer köylere oranla çok sayıda okumuş insanıyla eğitim öğretimde, ünlü şairlerimizden Cemal Süreyya’nın: “Kasabalı bir lorca. Her şiirinde şiir var.”  diyerek betimlediği Akine’nin ilk öğretmenlerinden birisi olan Şair Abdülkadir Bulut’u (1943–1985) ile edebiyatta ve daha pek çok konuda Ak-Ana’lığını yaparak ölümsüzleşmiştir.

KAYNAKLAR
GÖKA Erol. (2006). Türk Grup Davranışı, Aşina Kitaplar, Turmaks Yayıncılık.
ÇORUHLU Yaşar. (2002). Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi.
ÖGEL Bahaeddin. (1997). Türk Mitolojisi 1, M.E.B Yayınları.
ALTINDAL Meral. (1994). Osmanlıda Kadın, Altın Kitaplar Yayınevi.

Hikmet ÜNLÜ kimdir?
1956 yılında, Akine’de doğdu. 1979’da ADMMA Mühendislik Fakültesi’nden, Makine Mühendisi olarak mezun oldu. Halen özel sektörde mühendis olarak çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Hikmet ÜNLÜ

İletişim: [email protected]
 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.